okunma
2020 diğer çoğu sektörde olduğu gibi anime sektörü için de kötü bir yıl oldu. Zaten seneye oldukça zayıf olan bir kış sezonu ile başladığımız yetmiyormuş gibi ardından gelen pandemi nedeni ile ilkbaharda yayınlanması planlanan bazı animeler ertelenirken bazıları ise ilk birkaç bölümünü yayınladıktan sonra duraklatılma kararı aldı. Bunun üstüne bir de yaz sezonunda çıkan animelerin sayısı normalin neredeyse yarısı kadar olduğundan ötürü üst üste üç tane vasat sezon geçirdik. Sonbahar sezonumuz ise her ne kadar öyle ahım şahım bir sezon olmasa da en azından şu ana kadar benim için geçtiğimiz üç sezonun ağızda bıraktığı o ekşi tadı bir nebze de olsa silmeyi başardı.
Majo no Tabitabi
Stüdyo: C2C
Türler: Fantezi, Macera, Yaşamdan Kesitler
Kaynak: Hafif Roman
Özet: En sevdiği kitaptan ilham alan Elaina, hakkında çok şey okuduğu dünyayı keşfetmeye çıkar. Merakını gidermek ve yeni deneyimler aramak için rüzgardaki bir yaprak gibi bir ülkeden diğerine seyahet etmeye başlar. Garip, tuhaf ya da duygusal olsun, tüm biçimleriyle insanlıkla karşı karşıya kalır. Keşif ve merak, yolculuğunu yönlendirir. Sıradaki ülke neresi Elaina?
Majo no Tabitabi, geçtiğimiz sene bu zamanlarda ilk görselleri yayınlandığından beri hem yayınlanan görsellerin aşırı güzel olmasından hem de en sevdiğim tür ikilisi olan fantezi-macera türüne ev sahipliği yapmasından dolayı gözümün üstünde olduğu bir animeydi. Ardından geçen uzun sürenin ardından sonunda fragmanları düşmüş ve animenin yayınlanmasından bir ay önce çıkan üçüncü fragmanı ile de benim aklımda Majo no Tabitabi'nin nasıl bir şov olacağına dair fikirler oluşmuştu; ve ilk dört bölüm itibari ile de tam beklediğim tarzda bir anime olarak ilerlediğini söyleyebilirim. Muazzam arkaplan görselleri, Kino no Tabi tarzı bir gezgin hikayesi, kötü ama en azından az olan CGI ve farklı farklı maceralar. Şu an yayınlanmış dört bölüm ile dört farklı maceraya tanık olduk ve her ne kadar üçüncü bölümdeki macera animenin tonunu biraz daha karanlığa kaydırarak bazı izleyiciler tarafından büyük tepki çekse de bence dört maceranın dördü de güzeldi. Elaina tam beklediğim gibi, kendi çıkarına olmadığı veya içinden gelmediği sürece başkalarına yardım etmek için kendisini riske atmayan ama konu küçük şeylere geldiğinde gücünü kullanıp başkalarına yardım etmekten (ya da gösteriş yapmaktan) çekinmeyen birisi. Bir de tüm bunların üstüne animenin son zamanlarda iyice merak saldığım iyashikei alt türünü de içeriyor olması benim keyfime keyif kattı. Özellikle dördüncü bölüm iyashikei ve trajedi alt türlerinin harika bir karışımıydı. Majo no Tabitabi daha şimdiden benim için harika bir macera animesi olarak ilerliyor. Eğer kendinizi fantezi-macera animelerine yakın gören birisiyseniz, Majo no Tabitabi kaçırmamanız gereken bir gezgin hikayesi.
Adachi to Shimamura
Stüdyo: Tezuka Productions
Türler: Romantizm, Yaşamdan Kesitler
Kaynak: Hafif Roman
Özet: Adachi, okul günlerini okula gitmeyerek veya gitse bile dersleri ekerek geçirmektedir. Shimamura ise okula gitse bile derslerin çoğuna girmeyen birisidir. İkilinin yolları bir gün spor salonun ikinci katında kesişir. Dersleri ektikleri günleri burada beraber masa tenisi oynayarak geçiren ikili yavaş yavaş birbirleri ile yakınlaşmaya ve arkadaş olmaya başlar; ancak, ikili arasındaki bu ilişki arkadaşlıktan çok daha öteye gidecektir.
Adachi to Shimamura da sonbahar dönemine girmeden önce ilgimi çeken animelerden birisiydi. Asagao to Kase-san tarzı, bir çiftin romantik ilişkisine odaklanan sakin ve sevimli bir romantizm animesi olmasını bekliyordum. Her ne kadar sakin ve sevimli kısmından beklentimi almış olsam da benim beklediğimden farklı olarak Adachi ve Shimamura ikilisi ne animeye bir çift olarak başlıyor ne de başlarda bir çift haline geliyor. İlk üç bölüm geçti ve hala daha fazla bir gelişme yok, dolayısıyla da senaryonun nasıl ilerleyeceği hakkında herhangi kesin bir tahminim de yok. Artık animenin ortalarına doğru çift olurlar da ikinci yarıda ilişkilerini nasıl yürüttüklerini mi izleriz, yoksa animenin ortalarında Adachi duygularını Shimamura'ya açar ve ikinci yarıda da hayatında daha önce hiçbir kıza karşı romantik bir şey hissetmemiş Shimamura'nın kendisini keşfetmesini izleyip bu ikilinin animenin sonunda bir çifte dönüştüğünü mü görürüz orasını bilemem. Şu anlık; animasyonlar pek iyi olmasa da çizimler ve renk paletine bayıldım, karakterler arası etkileşimler hoşuma gitti, diyaloglar bir anime için doğal ve yönetmenlik de gayet güzel. Adachi to Shimamura benim için şimdilik oldukça güzel ilerliyor, umarım ilerleyen bölümlerde işin içine saçma sapan bir aşk üçgeni dahil etmezler ya da sezonu Adachi ve Shimamura gerçek bir çift olmadan bitirmezler. Bir de son olarak, umarım yan karakterlerin de hikayesini anlatacağız diye zaten sadece 12 bölüm sürecek olan bu animede Adachi ve Shimamura'nın zamanından kısmazlar. Üçüncü bölümdeki bir sahneden dolayı sanki bunu yapacaklarmış gibi bir his doğdu içime ama umarım ben fazla düşünüp boşuna endişeleniyorumdur.
Eğer, shoujo ai sizin için bir sorun teşkil etmiyor ve izlemelik sakin bir romantizm animesi arıyorsanız Adachi to Shimamura'ya göz atmanızı öneririm; ve eğer, shoujo ai'ye karşı herhangi bir sorununuz yok ama yine de daha önce hiç böyle bir anime izlemediğiniz için çekiniyorsanız, 59 dakikalık Asagao to Kase-san animesini izlemenizi ve beğenirseniz de gelip Adachi to Shimamura'ya bakmanızı öneririm.
Higurashi no Naku Koro ni Gou
Stüdyo: Passione
Türler: Dram, Gerilim, Gizem, Korku, Psikolojik
Kaynak: Görsel Roman
Özet: Haziran 1983… Maebara Keiichi, büyük şehirden yeni taşındıkları Hinamizawa köyüne alışmaya çalışırken kendisine dört yeni arkadaş bulur; Rena, Mion, Rika, ve Satoko. Yeni arkadaşlarının kurduğu kulübe katılarak onlarla oyunlar oynayarak vakit geçirmeye başlar. Hinamizawa’nın sakin ve huzurlu görünüşü altında aslında karanlık bir sır yatmaktadır. Watanagashi festivali sırasında bir cinayet işlenmekte ve bir diğer kişi de kaybolmaktadır ve bu kişilerden bir daha haber alınamamaktadır. Tekrarlanan bir cinayet sonrasında Keiichi olayları kendisi çözmeye karar verir ve araştırmalara başlar. Keiichi, cinayetler, adam kaçırmalar derken kendisini daha da karmaşık durumlar içerisinde bulur. Peki, tüm bu olaylar sonrasında bulduğu gerçeği kabullenebilecek midir?
Trollendik. Tam anlamı ile trollendik. Ryukishi (Higurashi'nin yaratıcısı) ve Passione, bize orijinal Higurashi'yi yeniden yaptıklarını söylemişlerdi ama bilin bakalım ne oldu. Bu yeni Higurashi bir yeniden yapım değil, devam sezonu çıktı. Aslında tam olarak devam sezonu demek de pek doğru olmaz, devam sezonu ile alternatif hikaye karışımı bir şey desek daha doğru olur. Bu yeni Higurashi animemiz olan Gou'nun ilk dört bölümü, 2006 yılındaki orijinal uyarlamanın ilk dört bölümünde anlatılan hikayeyi birkaç değişiklik ile farklı bir şekilde anlattı ve ikinci bölümün ilk sahnesindeki diyaloglardan yola çıkarak söyleyebileceğimiz kadarıyla bu alternatif evren Higurashi no Naku Koro ni Kai'nin, yani 2006 yılında başlayan Higurashi anime serisinin ikinci sezonunun, devamında geçiyor. Şu an ne hissetmeliyim gerçekten bilmiyorum. Bir yandan kandırıldığım için hayal kırıklığına uğradım, diğer yandan ise eğer bu sezon direkt olarak bir devam sezonu olarak tanıtılsaydı ve kandırılmamış olsaydım şu anda çok sevdiğim 2006-07 Higurashi animesini izlemeyi ertelemeye devam edeceğimi bildiğimden ötürü iyi ki kandırılmışım diyorum. Ancak, bir yandan da neden böyle bir yol seçtiklerini de sorguluyorum. Yani, ne güzel dümdüz bir remake yapabilecekken neden alternatif bir devam sezonu yapmaya karar verdiler anlam veremiyorum. Hani, orijinal Higurashi animesi bir yeniden yapıma ihtiyaç duymuyor olsa anlayacağım ama o da değil. Her ne kadar ikinci sezon olan Kai biraz daha kabul edilebilir olsa da 2006 yılında çıkmış ilk sezon kesinlikle elden geçirilmeye ihtiyaç duyuyordu.
Neyse, kandırılma kısmını bir kenara bırakıp bu yeni Higurashi'mizin ilk dört bölümüne bakalım. Öncelikle yeni sanat tasarımı aşırı hoşuma gitti. Eskisi de her ne kadar güzel olsa da Higurashi'nin iki ana etmeni olan günlük ve gerilimden sadece gerilimi güzel yansıtabiliyordu. Yeni sanat tasarımı ise şu ana kadar hem gerilim kısımlarını hem de daha güllük gülüstanlık geçen ve komediye odaklanan günlük kısımları oldukça iyi yansıtmayı başarmış. Ayrıca karakterlerin birçoğu yeni sanat tasarımında bence çok daha iyi gözüküyor; ama Keiichi ve Ooishi hariç. Ben Keiichi'nin 2006 animesindeki karakter tasarımını pek sevmiyordum ve yeni sanat tasarımında bunun düzeleceğini ummuştum ama düzelmedi. Keiichi'nin karakter tasarımı hala daha ortalama. Ancak, Ooishi'nin durumu ise tam anlamıyla felaket, karakterin görünüşünü resmen katletmişler. Özellikle de o burnuna koydukları gölgelendirme mi yoksa başka bir şey mi olduğunu anlayamadığım efekt çok kötü duruyor. Ooishi'nin 2006 animesindeki tasarımını gayet beğenen birisi olarak yeni tasarımından tam anlamıyla nefret ettim.
Görselliği bir kenara bırakıp senaryo kısmına geldiğimizde ise, her ne kadar ilk üç bölümü oldukça beğensem de dördüncü bölüm ile beraber tüm fikirlerim değişti. Şu an senaryoya karşı çekimserim ve ilerleyen bölümleri izlemeden ne olacağı hakkında herhangi bir tahminde bulunmanın çok zor olduğunu düşünüyorum. Bu yeni animemizde ilk bölüm, 2006 animesinin ilk bölümü ile hemen hemen aynı gerçekleşiyor ama karakterleri daha iyi tanıtan ekstra sahneler sayesinde daha fazla öne çıkmayı başarıyor. İkinci bölüm ise 2006 animesinden çok daha farklı gelişiyor. Bu bölüm hikayeyi ilerletmeye yarayan bir bölümden daha çok, "Nasıl da kandırdık sizi. Bu aslında bir remake değil devam sezonu!" demek için konulmuş bir bölüm gibiydi. Hem bu hem de bölüme eklenen fazladan günlük sahnelerden dolayı ben bu yeni animedeki ilk arcın, dört bölüm süren 2006 animesindeki ilk arcın aksine, 5-6 bölüm süreceğini düşünmüştüm. Lakin, feci şekilde yanılmışım. Üçüncü bölüm her ne kadar yavaş ve yoğun ilerlemesi sayesinde gerilimi izleyiciye çok iyi hissettiren bir bölüm olsa da dördüncü bölümde işler aşırı hızlı gerçekleşiyor ve birden bire ilk arcımız bitiveriyor. Hani böyle araya sıkıştırılan, Hinamizawa'nın gizemleri hakkında ekstra kısımlar bile yok. Her şey aniden gerçekleşiyor ve bitiyor. Gördüğüm kadarıyla bu hızlı ilerleyiş yeni izleyiciler üstünde hafif bir şok etkisi yaratmış ve "vahşet" sahnesinden keyif almalarını sağlamış ama orijinal Higurashi'yi çoktan izlemiş ve onu asıl sevme nedeni içerdiği vahşetten daha çok barındırdığı gerilim ve gizem olan birisi olarak dördüncü bölüm bana aşırı sıkıcı geldi. Bir de üstüne bu vahşet kısmında kullanılan sansür efekti sanki bir telefon uygulamasından fırlama gibi kalitesiz durduğundan bende ne heyecan kaldı ne de bir şey. Umarım önümüzdeki arcları biraz daha uzun tutup gizemleri arttırarak hem gerilim hem de vahşet sahnelerini daha iyi desteklerler.
Son olarak ekleyeceğim şey ise müziklerin ve seslendirmelerin hala daha aynı ve iyi olduğu. Seslendirme kadrosunda hiçbir değişiklik yok ve müzikleri yine Kenji Kawaii yapıyor.
Eğer, Higurashi'nin 2006-07 animelerini izlemek veya görsel romanını okumak gibi bir niyetiniz var ise Gou'yu onlardan önce izlemenizi kesinlikle tavsiye etmiyorum. Çünkü, Gou'nun ikinci bölümü orijinal hikaye için çok büyük bir spoiler içeriyor; ama orijinal hikayeyi deneyim etme planınız yoksa sanırım Gou'yu gönül rahatlığı ile izleyebilirsiniz. Sanırım diyorum, çünkü her ne kadar yönetmen orijinal hikayeyi deneyim etmemiş kişilerin bile Gou'dan zevk alabileceğini söylese de ben bundan hala daha pek emin değilim.
Bu arada yeni opening eskilerinden çok daha iyi.
Jujutsu Kaisen
Stüdyo: MAPPA
Türler: Aksiyon, Doğaüstü, Dram
Kaynak: Manga
Özet: Doğru ölüm için savaşan bir çocuk... Zorluk, pişmanlık, utanç: İnsanların hissettiği olumsuz duygular, günlük hayatımızda gizlenen Lanetler haline gelir. İnsanları korkunç bir talihsizliğe ve hatta ölüme götürme yeteneğine sahip Lanetler dünya çapında yaygınlaşmaya başlar. Dahası, bu Lanetler ancak başka bir Lanet tarafından kovulabilir. Itadori Yuji sıradan bir lise hayatı yaşamakla birlikte çok büyük bir fiziksel güce sahiptir. Bir gün, lanetlerce saldırıya uğrayan bir arkadaşını kurtarmak için İki Yüzlü Hayalet’in parmağını yer ve laneti kendi ruhuna alır. Artık İki Yüzlü Hayalet ile aynı bedeni paylaşmaktadır. Büyücülerin en güçlüsü olan Gojo Satoru’nun yönlendirmesiyle, lanetlerle savaşan bir organizasyon olan Tokyo Büyükşehir Teknik Büyücülük Lisesi’ne kabul edilir. Böylece, bir laneti defetmek için lanete dönüşen çocuğun kahramanlık masalı; asla geri dönemeyeceği hayatı başlar.
Sezon başlamadan önce Jujutsu Kaisen'e karşı feci şekilde ön yargılıydım. Bunun en büyük sebebi ise JuKaisen'in yönetmenliğini The God of Highschool'un yönetmeninin yapacak olmasıydı. GoH felaketinin asıl sebebinin Crunchyroll olduğundan neredeyse emin olsam da yine de yönetmene karşı hala daha şüphelerim vardı. Bir de bunun üstüne MAPPA'nın yakın zaman dilimleri içerisinde üç tane anime çıkaracak olması da eklenince JuKaisen'in aceleye getirilmiş, ruhsuz bir anime olarak çıkacağını düşünüyordum ve ilk bölümünü izledikten sonra da buna neredeyse emin olmuştum. Ancak, ardından gelen üç yeni bölüm ile hem görüşlerim tamamen değişti hem de yönetmene karşı olan tüm şüphelerim ortadan kalktı. JuKaisen, benim gözümde şu anda bu sezonun en iyi animelerinden birisi. Karakter tiplemeleri biraz klişe olsa da yine de bu karakterler arasındaki etkileşimleri izlemesi çok eğlenceli. Animasyonlar harika, canavar çizimleri oldukça güzel ve seslendirmeler çok iyi. Zaten, Yuuma Uchida ve Yuuichi Nakamura'nın olduğu bir ortamda genel seslendirme kalitesi benim için otomatik olarak iyi oluyor ama JuKaisen'de bu iki seslendirme sanatçısının üstüne bir de Asami Seto ve Junichi Suwabe'nin olması işleri benim için çok daha iyi bir hale getirdi. Anime ile ilgili şu ana kadar olan tek sıkıntım, giysilerin ve saçların bazı kısımlarda sanki üstlerine yağ sürülmüş gibi parlıyor olması oldu. Onun dışında ilk dört bölümü itibari ile JuKaisen'i baya beğendim. 24 bölümlük bir anime olacağı için ufak da olsa ikinci yarıda düşüşe geçme ihtimali var ama şu anlık anime oldukça güzel ilerliyor. Eğer, iyi animasyonlara sahip bir aksiyon animesi izlemek istiyorsanız JuKaisen bu sezondaki açık ara en iyi iki tercihten birisi.
Akudama Drive
Stüdyo: Studio Pierrot
Türler: Aksiyon, Bilim Kurgu
Kaynak: Orijinal
Özet: Yıllar önce, Büyük bir iç savaş Japonya'yı harap etti ve ülkeyi iki bölge arasında parçalanmış halde bıraktı: Kansai ve Kanto.
Hikayemiz; Kansai'de, içlerine canını kurtarmak için kendisini Dolandırıcı olarak tanıtmış sivil bir kızın da bulunduğu, altı kişilik bir Akudama grubunun polisten kaçarken gizemli bir kara kedi tarafından kendilerine verilen görevleri yerine getirmesini konu alıyor.
Akudama Drive, her ne kadar Pierrot tarafından yapıldığı için görsel anlamda pek bir şey beklemesem de, bu sezon merak ile beklediğim animelerden birisiydi; ve hiç beklemediğim tarzda bir anime çıkmasına rağmen yine de ilk üç bölümü itibari ile çok beğendim. Ben biraz daha Psycho-Pass'in daha düşük kalite görselliğe sahip olan bir versiyonunu bekliyordum bu cyberpunk animesinden ama Psycho-Pass'in tam tersine aşırı hızlı ilerleyen ve ciddiyetten çok absürtlüğe yatkın bir anime çıktı karşıma. Ayrıca görsel kalite de beklediğimin aksine aşırı iyi. Animasyonlar bir kere bile olsun aksamayı bırak, her bir sahnede harika. Ayrıca hem karakter hem de çevre çizimleri aşırı detaylı. Karakterler bu tarz bir suç hikayesi için klişe tiplemeler olsalar da aralarındaki etkileşimleri izlemesi çok eğlenceli. Aşırı absürtlüğünden ötürü mantıklı olmayı pek kafaya takmadığından biraz daha beyni kapatıp izlemek gerekiyor ama bu kesinlikle kötü bir yön değil. Çünkü, anime hiçbir sahnesinde absürtlükten ödün verip gerçekçi olmaya çalışmıyor. Eğer ilerleyen bölümlerde ciddi bir yöne girmeye çalışırsa bu olay animeye zarar verebilir ama ben -karakterlerin arkaplan hikayeleri dışında- hiç de öyle bir yöne girmeye karar vereceğini düşünmüyorum.
Eğer iyi animasyonlara sahip bir aksiyon animesi arıyorsanız JuKaisen'in yanına Akudama Drive'ı da eklemenizi öneririm.
Yuukoku no Moriarty
Stüdyo: Production I.G
Türler: Gizem, Psikolojik
Kaynak: Manga
Özet: 19. yüzyılın sonlarında Britanya İmparatorluğu'nda işçi sınıfı acı çekerken, soylular lüks içinde hüküm sürmekteydi.
Moriarty ailesinin ikinci oğlu William James Moriarty, küçüklüğünden beri zekâsıyla öne çıkan genç bir matematik profesörüdür. Kardeşleri Albert ve Louis ile beraber basit bir asil hayatı sürmektedir. Halkın arasında ise William, ihtiyacı olanların problemlerini çözen tanınmış bir özel danışmandır. Fakat, nazik tavırlarının arkasında büyük bir ideal gizlidir; başında olduğu grubun asıl amacı eskisinin küllerinden inşa edilmiş yeni bir dünya kurmaktır. Yuukoku no Moriarty, Sör Arthur Conan Doyle’ın orijinal eserine yeni bir bakış açısı sağlayıp, sahne ışıklarını kötü adamın üzerinde tutan bir hikayeyi anlatıyor.
Bu seferki konsept ödünç alma bölümümüzde Sherlock Holmes'ün düşmanı olan azılı suç dehası James Moriarty var. Sınıf ayrımcılığının hat safhada olduğu bir dünyada geçen animemiz Yuukoku no Moriarty bize Moriarty kardeşlerin içinde bulundukları düzeni kırıp kendi ideallerine göre bir dünya yaratmaya çalışmasını anlatıyor, daha doğrusu anlatacakmış gibi duruyor. İlk bölümü, tek bölümlük bir hikaye anlatırken ardından gelen iki bölümde Moriarty kardeşlerin geçmişini anlatan bu animemizin ilerleyen bölümlerde nasıl bir yol izleyeceği hala daha meçhul. Artık bölümsel hikayelere mi odaklanır yoksa Sherlock Holmes ve William James Moriarty arasındaki akıl oyunları ile dolu uzun bir hikaye örgüsü mü anlatır orası bilinmez. Şahsen ben dedektiflik hikayelerini oldukça seven birisi olarak hangisi olursa olsun keyifle izleyeceğim. Her ne kadar animedeki sanat tasarımı oldukça sıkıcı olsa da yine de çizim ve animasyon kalitesi, karakter arası etkileşimler ve diyaloglar gibi birçok öge ilk üç bölüm itibari ile oldukça iyi duruyor. Kısaca animenin ilk üç bölümünü beğendim ve devamı için de umutluyum. Eğer siz de dedektiflik/suç hikayelerini seven birisiyseniz, Production I.G'nin 2020'deki tek iyi TV animesi olan Yuukoku no Moriarty'ye bir göz atabilirsiniz. Ancak şunu aklınızdan çıkarmayın, Yuukoku no Moriarty ikiye bölünmüş 24 bölümlük bir anime ve ikinci yarısı üç aylık bir aranın ardından 2021 İlkbahar Sezonu'nda yayınlanmaya başlayacak.
Kamisama ni Natta Hi
Stüdyo: P.A. Works
Türler: Bilim Kurgu, Dram, Komedi, Romantizm, Yaşamdan Kesitler
Kaynak: Orijinal
Özet: Lisenin son yaz tatilinin sonunda, Youta Narukami günlerini üniversiteye giriş sınavlarına hazırlanarak geçirirken Hina isimli bir genç kız aniden karşısına çıkar ve kendisinin "her şeyi bilen tanrı" olduğunu iddia eder. Youta'nın kafası karışır ve dünyanın 30 gün içinde sonunun geleceğini söyleyen Hina'ya inanmaz. Hina'nın tanrısal öngörü yeteneğine şahitlik ettikten sonra Youta, Hina'nın güçlerinin gerçek olduğuna inanmaya başlar. Doğaüstü güçlerine rağmen saf ve çocuk gibi olan Hina bir nedenden dolayı Youta'nın evinde kalmaya karar verir. Böylece dünyanın sonundan önceki yaşam dolu yazları başlar.
Daha önceden bizi Angel Beats ve Charlotte ile tanıştırmış olan Jun Maeda & P.A. Works kombosunun yeni projesi Kamisama ni Natta Hi. Görsel kalite harika, seslendirmeler çok iyi, müzikler hoş ve sanat tasarımı sade olmasına rağmen sıkıcı değil. Ancak, bu animenin ilk üç bölümünde -daha doğrusu iki ve üçüncü bölümlerinde- öyle bir sorun var ki animeye bir ilk bakış yazısı yazmamı çok zor kılıyor. Bu animenin iki ve üçüncü bölümleri, sanki 12 bölümlük bir animenin iki ve üçüncü bölümleri değilmiş de 25-26 bölümlük bir animenin ortalarındaki rastgele iki bölümmüş gibi hissettiriyor. İlk bölümde göz kırptıkları olay örgüsünü ilerletmek namına neredeyse hiçbir şey yok bu bölümlerde. Sadece üçüncü bölümün sonlarına doğru ufak tefek birkaç çıtlatma söz konusu ama o sahnelerden bir şey çıkarabilmek çok zor. Hani sanki animenin senaryo yazarı olan Jun Maeda'nın yazdığı hikayeden anca 10 bölüm çıkabilirmiş de animeyi 12 bölüme tamamlamak için fazladan iki bölüm eklenmiş gibi hissettiriyor bu iki ve üçüncü bölümler. Kamisama ni Natta Hi'ye şimdilik ne olacağını kestirmek biraz zor ama bana sanki ilk yarısında yavaş ilerlerken ikinci yarıya geçtiğinde vitesi birden arttırıp hikayesini anlatmayı aşırı aceleye getiren bir anime olacakmış gibi geliyor; umarım öyle olmaz, çünkü eğer öyle olursa bu güzelim görselliğe yazık olur.
Tonikaku Kawaii
Stüdyo: Seven Arcs
Türler: Bilim Kurgu, Komedi, Romantizm, Yaşamdan Kesitler
Kaynak: Manga
Özet: Hikaye, adı "Hoshizora" (Japonca "Yıldızlı Gökyüzü") karakterleriyle yazılan ama "Nasa" olarak telaffuz edilen bir genç etrafında şekilleniyor. Nasa, lise giriş sınavlarının olduğu gün Tsukasa adında güzel bir kızla karşılaşır. Nasa'nın bakış açısından, kader nihayet ona bir kız arkadaşı olacağını işaret etmiştir ama Nasa'ya bir kamyon çarptığında ve giriş sınavlarına giremediğinde işler daha da kötüye gitmeye başlar. Tsukasa yaralı Nasa'ya yardım ettikten sonra, Nasa duygularını ona itiraf eder ve Tsukasa da onunla çıkmayı kabul eder ama tek bir şart ile: Nasa'nın Tsukasa ile evlenmesi gerekmektedir. Bir yıl sonra Nasa giriş sınavlarında birinci olur ama okula gitmek yerine yarı zamanlı bir işte çalışmaya ve tek başına yaşamaya karar verir. Üç senenin ardından Nasa 18 yaşına bastıktan sonra Tsukasa yeniden ortaya çıkar ve birlikte mutlu, romantik ve gizemli evlilik yaşamları başlar.
Bu sezonun iç ısıtan romantik komedisi Tonikaku Kawaii. Kendisinin en iyi yaptığı iş, karakterler arasındaki mutlu anları göstererek izleyicinin içini ısıtması; ve şu anlık hepsi bu kadar. İlerleyen bölümlerde büyük ihtimalle Tsukasa'nın geçmişini anlatıp hikayeyi biraz baharatlandıracaklarmış gibi duruyor ama şu anlık Tonikaku Kawaii; güzel komedi anlarına, fazla iyi olmasa da kötü de olmayan görsellere ve iyi seslendirme performanslarına sahip iç ısıtan tatlı mı tatlı bir anime. Üstüne fazla bir şey söylemeye gerek yok, zaten animenin özeti bilmeniz gereken hemen hemen her şeyi söylüyor. Eğer, bazen sakin bazense komik bir romantizm animesi arıyorsanız Tonikaku Kawaii bu sezon özelinde oldukça iyi bir seçim.
Munou na Nana
Stüdyo: Bridge
Türler: Doğaüstü, Dram, Gerilim, Korku, Psikolojik
Kaynak: Manga
Özet: 20XX yılıydı. Dünya, "İnsanlığın Düşmanı" olarak tanınan canavarların saldırısına uğramıştı. Bu sorunla başa çıkmak için öğrencileri olağanüstü yeteneklere sahip kişilerden oluşan özel okullar açıldı. "Yetenekliler“ olarak bilinen bu insanlar, doğa kanunlarına karşı gelen yeteneklere sahipti. Tüm bu olağanüstü güçlere sahip insanların arasında, hiçbir özel yeteneği olmamasına rağmen bu okullardan birine gönderilmiş birisi vardı. Bu hikaye, İnsanlığın Düşmanları'nı yalnızca akıl ve hileyle yenmeye kalkışan kahramanımızın hikayesi.
Munou na Nana, klasik bir "liseli süper kahramanlar" hikayesiymiş gibi başlayıp çabucak bir gizem-psikoloji animesine dönen bir yapım. Konsept güzel, işleniş şu anlık iyi, bölümler eğlenceli ve karakterler arasındaki akıl savaşları bazı yerlerde mantıksız olsa da yine de genel olarak kabul edilebilir seviyede. Lakin, animenin öyle bir sorunu var ki tüm bu artılarına rağmen animeyi bir iki gömlek aşağıya çekiyor. O sorun ise görsel kalite. Bridge oldukça deneyimsiz ve küçük bir stüdyo, o yüzden de hem çizim hem de animasyon kalitesinde sıkıntılar olması zaten beklediğim bir şeydi; ama diğer tüm karakterlerin çizimleri ortalamanın altında bir kaliteye sahip ve yer yer simetri sorunları barındırıyorken Kyoya Onodera adlı karakterimiz nasıl oluyor da resmen başka bir animeden getirilip konulmuşçasına hem hiçbir simetri sorunu barındırmıyor hem de diğer karakterlerden çok daha iyi gözüküyor orasını hiç ama hiç anlayamadım. Neyse, teknik sorunlarına rağmen Munou na Nana ilk dört bölümü ile oldukça eğlenceli bir anime. Eğer akıl savaşları ile dolu hoş bir gizem animesi arıyorsanız, Munou na Nana bu sezonki animeler içerisinden güzel bir tercih. Ah bir de animeyi Bridge yerine Lerche yapsaydı, işte o zaman her şey çok daha güzel olabilirdi ama sağlık olsun.
Haikyuu!! TO THE TOP 2
Stüdyo: Production I.G
Türler: Dram, Komedi, Spor
Kaynak: Manga
Özet: Haikyuu!! anime serisinin dördüncü sezonu olan To the Top'ın ikinci kısmıdır.
Haikyuu!! kaldığı yerden tam gaz devam ediyor! Demek isterdim ama maalesef durum böyle değil. Öncelikle şunu düzeltmek ile başlayayım, To the Top'un ilk sezonu çıkıp ilk üç bölümünü izledikten sonra yapılan sanat tasarımı değişikliklerini beğendiğimi ama sanki detaylardaki kalitenin düştüğünü söylemiştim. Sezonun tamamını izledikten sonra ise fikirlerim daha da netleşti; detaylardaki kalitenin düştüğünden daha da emin bir hale geldim ve yeni sanat tasarımı oldukça sinirime dokunmaya başladı. Başlarda bir sorun yoktu ama biraz daha dikkatli izlemeye ve daha fazla karakter işin içine girmeye başlayınca sorunlar benim için yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Yeni sanat tasarımındaki gözler, ağızlar ve saçlar acayip sinirime dokunuyor. Bunun daha önce bir sorun olduğunun farkında değildim ama karakterlerin bazılarına gözleri ile neredeyse eşit boyutta göz kapakları eklemek sanki onların sabaha kadar ayakta kalıp uykularını tam alamamış gibi gözükmelerine yol açmış. Dişler zaten jelibon gibi durduğundan onlara değinmek bile istemiyorum. Kageyama'nın saçınn peruk gibi durma olayı benim için halen devam ediyor, ne kadar bakarsam bakayım hala alışamadım. İşte To the Top'un ilk sezonunu görsel kalite özelinde bu düşünceler ile bitirmiştim. İlk üç sezondan kesinlikle daha kötü görsellere sahipti ama genel görsel kalitenin hala daha ortalamanın üstünde olmasından dolayı da pek bir sorunum yoktu, ikinci sezona geldiğimizde düzelir diye ummuştum; ama yanılmışım. Production I.G zaten ellerinde yeterli zaman olmadığı için To the Top'u iki parçaya ayırmıştı, bir de üstüne pandemi denk gelince işler iyice sarpa sarmış. Üçüncü bölümdeki spesifik bir sahne dışında çizim kalitesi ortalamanın çok altında. Özellikle ikinci bölüm tam bir fiyasko, o bölüm için pandemiyi bahane etmek bile kurtarmaz. İnternetteki bazı kaynakların söylediğine göre o bölüm dış kaynaklı bir sorunmuş ama bu internet kaynaklarının ne kadar güvenilir olduğu da ayrı bir tartışma konusu. Production I.G keşke bu sezonu 2020'de çıkarmaya inat etmek yerine 2021'e erteleseymiş demeden edemiyorum.
En azından teknik kısmı bir kenara bıraktığımızda sorunlar bitiyor demek isterdim ama dördüncü bölüm yüzünden bunu da diyemiyorum. Ne güzel üç bölümdür Karasuno ve adını çoktan unuttuğum diğer lise arasında geçen müsabakayı izliyorum, bu müsabakanın ateşi üçüncü bölümün sonunda tavan yapmış ve ikinci bölümdeki fiyaskoya rağmen sıradaki bölümü tekrardan merak ile beklemeye başlamışım; ama nedense birden bire bu iki lise arasındaki müsabakaya ara verip Nekoma ve rastgele bir lise arasındaki müsabakaya geçiş yapıyoruz. Neden? Ne gerek vardı buna? Bu Nekoma müsabakası resmen OVA niyetine çıkarılacak bir bölüm iken neden tekrardan ateşlenmiş olan Karasuona müsabasını birden bire bölüp araya giriyor? Neden temponun içine ediyor? İkinci sezonu beğenmemden ötürü senenin başında Haikyuu'nun dördüncü sezonu için oldukça heyecanlıydım ama bende şu anda o heyecandan eser meser kalmadı, hatta üstüne Haikyuu'ya karşı içimde bir nefret oluşmaya başladı. Eski yönetmene geri döneceklerine pek ihtimal vermediğim için artık bu seri ile alakalı tek umudum Production I.G'nin seriyi MAPPA'ya devretmesi; ama bunun yaşanma ihtimali de yok denecek kadar az.
Maou-jou de Oyasumi
Stüdyo: Doga Kobo
Türler: Doğaüstü, Fantezi, Komedi, Yaşamdan Kesitler
Kaynak: Manga
Özet: Şşşşş! Prenses Syalis iyi bir gece uykusu almaya çalışıyor. Gözlerini kapa. Biraz şekerleme yap. Uzun zaman önce insanların ve iblislerin bir arada, yani uyumsuz, zaman geçirdiği zamanlarda bir iblis kral bir insan prensesi kaçırır ve onu kalesine hapseder. Prensesin kaçırılması tüm ülkeyi yasa boğar. Ta ki Prensesi Kurtarma Projesi’ne öncülük edecek bir kahraman ortaya çıkana kadar! Parlak zırhlı şövalyesini beklerken, hücredeki bir prenses ne yapmalı? Yarasa kanatlı oyuncak ayı muhafızlarının hepsi çok iyi ama zindan hayatı çok sıkıcı. Böylece uzun saatler boyunca uyumaya karar verir. Prensesin şimdiki tek dileği rahat bir uyku uyuyabilmek.
Maou-jou de Oyasumi'de sadece tek bir şey var: Şeytan Kral tarafından kaçırılan prenses, getirildiği bu kalede rahat uyuyabilmek için çeşitli ekipmanlar toplamaya çalışıyor ve bu sırada da kaledeki iblisler prenses nasıl oluyor da sürekli hücresinden kaçıp tüm bunları yapıyor diye merak ederek kafayı yiyor. Animedeki tüm olay bundan ibaret ve bunun da işlenişi ilk dört bölüm itibari ile gayet eğlenceli. Prensesin iblisler tarafından kaçırılması klişesi üzerine güzel bir parodi olmuş Maou-jou de Oyasumi. Pandemi döneminde olmamızdan ötürü animasyonlar Doga Kobo'nun alıştığımız kalitesinin bir tık altında olsa da çizim kalitesi ve sanat tasarımı sayesinde bu açığı kapatmayı biraz da olsa başarmışlar. Önümüzdeki bölümlerde de çizgisini bozmadan böyle devam ederse, Maou-jou de Oyasumi her hafta arkama yaslanıp kafa dinlemek için izleyeceğim tatlı mı tatlı güzel bir anime olmaya devam edecek. Eğer siz de haftada bir gün kafa dinlemek için 20 dakikanızı ayırabileceğiniz sakin ama aynı zamanda komik bir anime arıyosanız Maou-jou de Oyasumi'ye göz atmanızı öneririm.
Hypnosis Mic: Division Rap Battle - Rhyme Anima
Stüdyo: A-1 Pictures
Türler: Müzik
Kaynak: Diğer
Özet: Savaştan sonra kadınlar, Chuo Bölgesi’nin egemenliğini devraldı ve silahları yasaklayıp yok etti. Bu da erkeklerin, insanların sempatik sinirlerini etkilemek ve düşüncelerine hükmetmek için kullanılabilen Hypnosis Micler ile savaşmalarına sebep oldu. Efsanevi rap grubu The Dirty Dawg, dört gruba ayrıldı ve her biri Tokyo’nun bir bölümünü temsil ederek, kelimeleri ve HypMicleri bölgesel savaşlarda kullanarak çatışıyor.
Hypnosis Mic, 2017 yılından beri devam eden bir proje ve şu ana kadar çıkardıkları birçok albüm ve şarkı bulunmakta; daha doğrusu bulunmaktaymış, çünkü ben bunu yeni çıkan anime uyarlaması sayesinde öğrendim. Ve ilk dört bölüm itibari ile, animenin tamamını olmasa da, şarkı sahnelerini oldukça beğendiğimi söyleyebilirim. Zaten animede şarkı sahneleri dışında pek de kayda değer bir şey yok. Şarkı sahnelerinde hem sanat tasarımı hem de animasyonlar öyle bir coşuyor ki geri kalan sahnelerin oldukça yavan ve ruhsuz hissettirmesine neden oluyor. Fakat, hepimiz biliyoruz ki bu animenin asıl amacı bir hikaye anlatmak filan değil; bir yandan var olan hayranlarını güzel bir animasyon ile mutlu ederken diğer yandan da yeni hayranlar kazanmak. Hip-hop türüne pek ilgisi olan birisi olmadığım için bu "Hypnosis Mic" projesi pek ilgimi çekmese de animedeki şarkı sahnelerini izlemek oldukça hoşuma gitti ve animenin sonuna kadar da bu şarkı sahnelerini keyif ile izlemeye devam edeceğim gibi duruyor. Umarım diğer bölümlerde, bölüm başına düşen şarkı sahnesi sayısını daha da arttırırlar.
Iwa Kakeru!: Sport Climbing Girls
Stüdyo: BLADE
Türler: Dram, Ecchi, Komedi, Spor
Kaynak: Manga
Özet: Konomi Kasahara, ortaokul yıllarında rekabetçi bulmaca oyunlarında sayısız kez birinci olarak kendine isim yapmıştır. Liseye adım attığında, bulunduğu kız lisesinin bir dağcılık kulubü olduğunu öğrenir ve yeni bir spor dalına gönül verir. Okulun tırmanma duvarında başlayan büyüleyici tırmanış hikayesinde Konomi, bulmaca oyunlarında kazandığı zihinsel becerilere ek olarak yeni yetenekler kazanmalıdır.
Sportif liseli kızların bu bölümünde, tırmanma kulübünü merkezinde bulunduran Iwa Kakeru var. Hypnosis Mic'den bahsederken nasıl şarkı sahneleri eğlenceli ama diğer sahneler yavan dediysem Iwa Kakeru için de aynısı geçerli. Tırmanma sahneleri eğlenceli ama iş karakterler ve hikayeye odaklanan kısımlara geldiğinde beni bir uyku basıyor. Görsel kalitenin ortalamanın çok altında olmasının da bunda bir etkisi olabilir ama bu animeyi BLADE değil de Doga Kobo filan yapsaydı da pek bir fark olacağını sanmıyorum. Eğer kötü görselliği kafaya takmıyor ve duvara tırmanmaya çalışan liseli kızlar izlemek istiyorsanız Iwa Kakeru'ya bir göz atmanızı öneririm; ama eğer biraz daha hikaye ve karakter odaklı bir spor animesi arıyorsanız Iwa Kakeru'dan uzak durun.
Kimi to Boku no Saigo no Senjou, Aruiwa Sekai ga Hajimaru Seisen
Stüdyo: SILVER LINK.
Türler: Aksiyon, Fantezi, Romantizm
Kaynak: Hafif Roman
Özet: Bilim alanında ilerlemiş İmparatorluk ile cadıların diyarı Nebulis arasında büyük bir savaş yıllardır süregelmekteydi, ta ki İmparatorluk'un en güçlüsü ünvanını en genç yaşta alan şövalye hasım ülkenin prensesi ile tanışana kadar. Can düşmanları olmalarına rağmen şövalye, prensesin güzelliğine ve ağırbaşlılığına, prenses de şövalyenin gücüne ve yaşayış biçimine vuruldu. Bir gün aralarındaki savaşın bitmesine izin verilecek mi?
Kimisen, tam anlamıyla saçmalıklar ile dolu bir anime ve bu saçmalıklar Akudama Drive'daki eğlenceli saçmalıklardan daha çok mantıksız saçmalıklar. Düşman ülkelerden olan Iska ve Alice adlı ana karakterlerimiz ikide bir tarafsız bölgede şans eseri karşılaşıp yakınlaşmaya başlıyorlar ve ne hikmetse daha ikinci karşılaşmalarında birbirlerine resmen aşık oluyorlar. Hadi romantizm kısmını bir kenara bırakıp aksiyon kısmına bakalım bari dediğimizde de yine saçmalıklar baş gösteriyor, saçmalıktan daha çok kontrolsüz kaos desem daha doğru olabilir bu kısımlara. Daha dört bölüm olmasına rağmen aksiyon sahnelerinin çoğu o kadar karışık ki galiba ekranda neler döndüğünü anlayabilmek için animenin ilk saniyesinden itibaren her bir diyalogu dikkatlice okumuş olmak gerekiyor. Ancak, anime her ne kadar mantıksızlıklar ve saçmalıklar ile dolu olsa da yine de zevk alabilmek mümkün. Şahsen ben her ne kadar Iska ve Alice arasındaki ilişkinin bir anda ışık hızına çıkmasını saçma bulsam da yine de bu iki karakter arasındaki etkileşimleri izlemek oldukça hoşuma gitti. Görsel kalite fazla iyi olmasa da kabul edilebilir bir seviyede ve seslendirmeler de gayet başarılı. Eğer animedeki mantıksızlıkları görmezden gelebilecekseniz Kimisen sizi eğlendirmeyi başarabilir; ama onun dışında pek de önerilebilecek bir yanı olduğunu söyleyemem.
100-man no Inochi no Ue ni Ore wa Tatteiru
Stüdyo: Maho Film
Türler: Aksiyon, Drama, Fantezi
Kaynak: Manga
Özet: 9. sınıf öğrencisi Yusuke Yotsuya sıradan, arkadaşı olmayan bir çocuktur ve herhangi bir kulübe dahil olmadan yaşamaktadır. Fakat bir gün, sınıfındaki iki kız arkadaşıyla birlikte hayatta kalmak için mücadele etmelerinin gerektiği başka bir dünyaya gönderilirler. Yotsuya yalnızlığı tercih ettiğinden kafasına göre yaşamaya alışkındır; ama kahraman olması gereken bu dünyada o şekilde devam edebilecek midir?
Geçtiğimiz sene ilk animelerini olan UchiMusume'yi yayınlayan Maho Film sanki çok fazla çalışana sahip bir stüdyoymuş gibi bu sezon aynı anda iki anime çıkarmaya karar vermiş ve sonuç tam anlamıyla felaket olmuş. Bu animelerden ilki olan 100-man no Inochi, ikiz kardeşi Kami-tachi ni Hirowareta Otoko'ya kıyasla VRMMO-Isekai karışımı olmasının getirdiği gerçek dünya ile fantezi dünyası arasındaki geçişleri sayesinde biraz daha eğlenceli bir anime olsa da eğer Azumi Waki olmasaydı çekemeyip çoktan yarıda bıraktığım bir anime olurdu. Görsellik çok kötü, diyaloglar komedi kısımları haricinde berbat, karakter tasarımları fazla amatör ve konsept (dünyalar arası geçiş hariç) sıkıcı. Kalan bölümlerde de tıpkı üç ve dördüncü bölümde yaptığım gibi Azumi Waki'nin olmadığı her sahneyi telefonuma bakarak geçireceğim gibi duruyor.
Eğer siz de benim gibi Azumi Waki'nin seslendirme performanslarına bayılan birisiyseniz 100-man no Inochi'yi izlemenizi öneririm; malum Azumi Waki oldukça yeni bir seslendirme sanatçısı olduğundan şu anda fazla rolü yok, o yüzden onun olduğu bir animeyi kaçırmamak lazım. Ancak, eğer Azumi Waki'nin sesini duymak gibi bir derdiniz yoksa 100-man no Inochi göz atmanıza değecek bir anime değil.
Kuma Kuma Kuma Bear
Stüdyo: EMT Squared
Türler: Fantezi, Komedi, Macera, Yaşamdan Kesitler
Kaynak: Hafif Roman
Özet: On beş yaşındaki Yuna, okula gitmek ve başka şeyler yapmak yerine evde oturup takıntılı halde favori VRMMO'sunu oynuyor. Garip yeni güncellemeyle, çok güçlü yeteneklere sahip bir ayı kıyafeti kazanınca, Yuna mahvolur: kıyafet çok sevimli ama oyunda giymesi çok utanç verici. Fakat sonra kendini oyun dünyasında bulur, canavarlar ve sihirlerle yüzleşir, ayı kıyafetiyse en güçlü silahı haline gelir!
2020'nin ilk sezonunda BOFURI adlı sakin ve sevimli bir VRMMO animesi çıkmıştı. Her ne kadar pek bir özelliği olmasa da çizimlerinin kalitesi ve animenin geneline hakim sakin havası ile neredeysen her bölümünden zevk almamı sağlamıştı. Kuma Bear'ı izlemeye başlamadan önce de böyle bir deneyim bekliyordum, keşke beklemez olaydım. Kuma Bear'ın BOFURI ile tek benzer yanı ikisinin de ana karakterinin aşırı güçlü olması. Onun dışında, ilk üç bölümü itibari ile, neredeyse hiçbir benzer yanı yok. Ne BOFURI'nin o güzel ve sakin atmosferine ne de keşif hissiyatına sahip. İlk üç bölüm tamamen Yuna'nın önüne çıkan tüm canavarları kolayca alt etmesine ve etrafındaki kişilerin de buna şaşırması üstüne kurulu. Ancak, bu animenin şöyle bir özelliği var ki onun sayesinde en azından bazı sahneleri izlerken gayet eğlendim; animedeki ikincil ana karakterimiz olan Fina'nın seslendirmeni Azumi Waki. Evet, bu VRMMO animesini de benim için tamamen sıkıcı olmaktan kurtaran etmen Azumi Waki oldu. Bu animeyi de Azumi Waki için izleyeceğim ve daha güzel bir VRMMO anime deneyimi için BOFURI'nin ikinci sezonunu bekleyeceğim.
Eğer Azumi Waki'ye veya ayılara karşı özel bir ilginiz yoksa Kuma Bear da bu sezon göz atmadan es geçebileceğiniz animelerden birisi.
One Room: Third Season
Stüdyo: Zero-G
Türler: Romantizm, Yaşamdan Kesitler
Kaynak: Orijinal
Özet: One Room anime serisinin üçüncü sezonudur.
One Room serisini bilmeyenler için hemen kısa bir özet geçelim. Bu animede bir ana karakter yok, daha doğrusu var ama yok. Animedeki kızlar kameraya konuşuyor ama kameranın arkasında olan karakterimizin ne sesini duyuyoruz ne de yüzünü görüyoruz. Kısaca bu animedeki ana karakter sizsiniz. Yapımcı ekip galiba dating sim oyunu tarzında bir anime yapmaya çalışmış ama pek başarılı olamamış. Daha doğrusu VR kullanmayan kişiler için başarılı olamamış desek daha doğru olur, çünkü ana hedef kitlesi olan VR kullanıcıları arasında başarılı olmasaydı üçüncü sezonu çıkmazdı. Yani en azından öyle ben öyle varsayıyorum. Çünkü, bu anime açıkça VR kullanıcıları için tasarlanmış. VR gözlüğünüzü takıyorsunuz ve her dört bölümde bir değişen farklı farklı karakterler ile dating sim tarzı bir anime deneyimi yaşıyorsunuz. Ben bir VR kullanıcısı olmadığım için VR kullanıcılarına bu anime ne ifade ediyordur bilemem ama bana ne ifade ettiğini söyleyeyim: Her bir bölümü üç dakika olan bu kısa animede yanıma bir arkadaşımı alarak bir sahnede benim diğer bir sahnede ise onun ana karakter RP'si yapması ile komiklikler şakalar diye eğlenmek. Kısaca, nasıl pek de bir esprisi olmayan oyunlar birden fazla kişi ile daha eğlenceli oluyorsa One Room'u izlemesi de birden fazla kişi ile daha eğlenceli oluyor. Tabii eğer VR'ınız yoksa. Çünkü, internette gördüğüm kadarıyla VR kullanıcıların çoğu bu animeyi tek başlarına deneyim etmeyi tercih ediyor ve nedeni de açıkça ortada. Eğer bir VR kullanıcısıysanız ve çizimleri güzel bir dating sim alternatifi arıyorsanız One Room serisine bir göz atmanızı öneririm; ya da benim yaptığım gibi yanınıza bir arkadaşınızı alıp beyninizi kapatıp RP yaparak eğlenebilirsiniz. Onun dışında bu serinin önerilebilecek bir yanı yok.
Taisou Zamurai
Stüdyo: MAPPA
Türler: Spor
Kaynak: Orijinal
Özet: 2002 yılında, zamanında güçlü bir Japonya Erkekler Jimnastik Takımı üyesi olan, hayatını jimnastiğe adamış Joutarou Aragaki, artık beklentileri karşılayamamaya başlar. Her gün yoğun antremanlar yapmasına rağmen, koçu Amakusa emekli olmasını söyler. Ancak, bir rastlantı Aragaki’nin kaderini değiştirecektir.
Jimnastik ile uzaktan yakından alakam olmasa da gözüme estetik geldiğinden ötürü denk geldiğimde izlemeyi severim. Taisou Zamurai'ı ilk duyduğumda ve stüdyosunun MAPPA olacağını öğrendiğimde de bu yüzden oldukça heyecanlanmıştım. Her ne kadar jimnastik sahneleri tamamen 3D CGI olacak olsa da MAPPA'nın Dorohedoro'da çıkardığı iyi CGI işini gördüğümden dolayı bununla ilgili pek bir sorunum yoktu. Bir de üstüne "efsanenin tekrar yükselişi" konseptini seven birisi olarak özeti okuyunca daha da heyecanlanmıştım. Ancak, işler hiç beklediğim gibi gitmedi. Öncelikle, senaryo özetinden dolayı ben bunun daha ciddi bir anime olacağını sanmıştım ama değilmiş. Taisou Zamurai'da komedi çok ön planda. Normalde komedi iyi olsa bunu pek sorun etmem ama bu animenin komedisini gram sevmedim, ilk üç bölümde gülümsediğim tek bir komedi sahnesi bile yok. Komedi sahneleri iyi olmasa da bu animeyi jimnastik sahneleri için izlediğimden ötürü komikten daha çok sinir bozucu olan bu sahnelere katlanabilirim diye düşünmüştüm ama üçüncü bölüm ile beraber anladım ki bu animenin jimnastik sahneleri de hiç iyi olmayacak. Sizi bilmem ama benim jimnastik konusunda en sevdiğim şey, kesintisiz ve estetik bir performans izlemek; ve Taisou Zamurai da bu yok. Jimnastik sahnelerindeki yönetmenlik çok kötü. Bu sahneler tamamen CGI olmasına rağmen 5-10 saniyede bir kesilip karakterlerin vücudunu yakın çekimden gösteriyor ve sahnenin tüm temposu yerle bir oluyor. Bir de bunun, karakter tasarımları başta olmak üzere, anime sanki 2002'de değil de 2022'de geçiyor hissiyatı verdiğinen ötürü Taisou Zamurai'ın benim için hiçbir çekici yönü kalmadı ve çabucak 2020 Sonbahar Sezonu'nun en büyük hayal kırıklığına dönüştü.
Yorumlar
0 comment